Karantina Günlerinde İzleyebileceğiniz 10 İyi ve Underrated Film

Zorunlu olarak evde kaldığımız bu karantina günlerinde sizi can sıkıntısından kurtaracak, güzel vakit geçirterek yaşadığımız şu günleri unutturacak 10 film önerisini sizler için derledik.


1.Dancer in the Dark




Dancer in the Dark, çekimleriyle ve oyunculuklarıyla -özellikle başroldeki Björk- son zamanlarda izlediğim beni en çok etkileyen film olmuştur. Çekim tekniğinin farklı oluşu ilgimi çekerken, Björk’ün oynadığı rol, mimiklerindeki masumiyet ve içimi burkan yaşam öyküsü uzun zaman sonra bir filme ağlamama sebep oldu, ya da sağladı diyelim.
10 yaşındaki oğlu ile fakirlik içerisinde yaşayan bir anne genetik bir rahatsızlık yüzünden görme yetisini yavaş yavaş kaybetmektedir. Oğlunun başına da aynısının geleceğinin farkında olan Selma (anne) oğlunu ameliyat ettirebilmek için para biriktirmektedir. Bu sırada başına gelecek onca şeyden ise haberi yoktur.
2000 yapımı Lars Von Trier imzalı film kulağa çok klişe gelen bir konuyu sınırlarının ötesinde işleyerek bol trajedili ve biraz da müzikalli bir şekilde izleyiciye sunmuş.
Görmeye alıştığımız çekim tekniklerinin dışında bir yol izleyerek farklılık uyandırmayı başaran, duygu yüklü diyaloglar ve başroldeki Björk’ün masum ifadeleriyle, seyirciye ağlamak dışında çare bırakmayan Dancer in the Dark; çıktığı sene Altın Palmiye, Goya gibi birçok ödülün sahibi olmuştur.
Klasik Amerikan sinemasından sıkıldıysanız ve trajedi seviyorsanız kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film.


2.Groundhog Day

Bu filmin beni en çok etkileyen tarafı orijinal konusu ve Bill Murray’in canlandırdığı Phil karakteridir. Phil’in filmin başındaki ukala tavrı bile beni eğlendirirken film ilerledikçe daha iyi bir insana dönüşüyor ve daha keyifli bir karakter haline geliyor. Burada senaristin büyük etkisi var, Phil’in karakter gelişimi harika bir şekilde işlenmiş.
Phil Connors ekranların sevilen haber spikeri olsa da normal hayatında ukala ve kendini beğenmiş biridir. Bir haber için gönderildiği kırsalda zaman döngüsüne yakalanan Phil, nefret ettiği günü tekrar tekrar yaşamak zorunda kalır.
Dahice yazılmış senaryosu ve başrollerdeki Bill Murray- Andie MacDovell ikilisinin güzel oyunculuklarıyla Groundhog Day, sizi eğlendirirken aynı zamanda tatlı bir aşk hikayesine sürüklüyor.
Yönetmeni Harold Rammis’in “en başarılı filmim” olarak nitelendirdiği bu film, karantinada geçen şu günlerde güzel vakit geçirmek isteyenler için mükemmel bir seçenek.


3.I Origins

İçerdiği farklı aşk örgüsü, oyuncuların birbirleriyle olan uyumu ve “Acaba mümkün mü?” dedirten bilim kurgu tarafıyla kendisini çok sevdiren bir filmdir benim için. O kadar çok sevdiğim yön arasında, en beğendiğim tarafı çekimleri oldu. Sanki bir film izlemiyorum da çizilmiş bir sanat eserine bakıyorum hissini defalarca yaşadım.
Bir moleküler biyoloji uzmanı olan Ian, partide tanıştığı gizemli bir kadını aramaktadır. Gözlerle ilgili bir araştırma yürüten Ian, ekip arkadaşıyla birlikte insanlığı sarsacak bazı kanıtlara ulaşırlar. Tüm bunlar yaşanırken Ian, aklıyla ruhu, bilim ve inanç arasında çatışmalar yaşamaya başlar.
Senaristliğini ve yönetmenliğini “Bağımsız Christopher Nolan” olarak da bilinen Mike Cahill üstleniyor. “After Earth” filmiyle adını duyuran yönetmen, I Origins ile Sundance Film Festivalinden ödülünü kazanıyor.
Mükemmel çekimleri, kafanızda soru işaretleri yaratacak konusu ve sizi şaşırtacak sahneleriyle I Origins izlenmeyi kesinlikle hak ediyor.


4.Whiplash

Çalışkanlık, disiplin ve azimin ne kadar önemli olgular olduğunu öğreten Whiplash’in en sevdiğim yanı enerjisi ve senaryosundaki keskin dönüşler oldu. Film boyunca sürekli tahmin edilemez olaylara şahit olmak neredeyse nefes almadan izlememi sağladı.
Bateride ustalaşmayı hedefleyen Andrew girdiği müzik okulunda okulun en sert hocası olan caz duayeni Fletcher’in dikkatini çeker. Andrew’i yarışmalara hazırladığı müzik grubuna seçen Fletcher, onun fiziksel ve psikolojik sınırlarını zorlar. Bir süre sonra işler çığırından çıkmaya başlar.
Burada oyunculuklarla ilgili ayrı bir parantez açmak gerek. Fletcher rolündeki J.K. Simmons; karizması, psikopatlığı ve gösterişli sahneleriyle zorba öğretmenlik işini bambaşka bir seviyeye çıkarıyor.  Andrew rolündeki Miles Teller’in de her açıdan zorlayıcı olan ezilen ve azimli öğrenci rolünde çok başarılı olduğunu söylemek gerek.
Bütün bunlar birleştiğinde ortaya çıkan enerjisi çok yüksek bu filmi kesinlikle kaçırmamanızı öneriyorum.


5.The Help

Irkçılığın işlendiği onlarca iyi film arasından sıyrılıp parlamayı hak eden bir öykü The Help.   
1960lı yıllarda geçen hikayede , beyaz ailelere hizmet eden siyahi ev yardımcılarının başlarından geçen trajikomik- çoğunlukla trajik- olaylar idealist genç bir yazar olan Skeeter (Emma Stone) tarafından fark edilir ve Stone/Skeeter daha fazlasının peşine düştükçe bir değişim başlar.  
Hüzünlendirirken güldürebilmesiyle, sinirlerimize iyice dokunduktan sonra yumuşak geçişler yapmasıyla klasmanını yükselten film yazar Kathryn Stockett in aynı adlı romanından uyarlanmış ve birçok kesim tarafından kitabından iyi olan filmlerden kabul ediliyor. 
Filmin kadrosu tanıdık yüzlerden oluşuyor ve özellikle başrol Emma Stone performansıyla her zaman olduğu gibi seyir zevkini katlıyor diyebilirim. Yardımcı kadınları oynayan aktrislerin (Viola Davis, Octavia Spencer..) etkileyiciliği de hikayenin samimiyetini aktarmak açısından mükemmel olmuş. 
İyi bir senaryo izlemek, aynı anda birçok duyguyu yaşamak ve çok da uzak olmayan bir geçmişteki gerçekliğe göz atmak isterseniz The Help filmini izlemenizi tavsiye ediyorum .. 


6.Prisoners

Kişisel olarak da en sevdiğim filmlerde başlarda olan Prisoners özellikle psikolojik-gerilim türü meraklılarının seveceğine emin olduğum bir film. 
Film iki küçük kız çocuğunun kaybolmasıyla başlıyor ve çaresiz bir babanın (Hugh Jackman) kızını bulmak için ne kadar elini kirletebileceğine şahit oluyoruz. Ortadaki korkunç gizemi çözmek için bir yanda aileler, bir yanda dedektif Loki (Jake Gyllenhaalayrı ayrı çalışıyor. 
Hikâye filmin posterlerinde de sıkça gördüğümüz labirent sembolüyle bir bağ kurarcasına kafa karıştırarak, bir yere varma inancını kaybetmeye sürükleyerek ilerliyor. Zaten konunun, atmosferin, ilerleyişin rahatsız ediciliğinden her dakika diken üstündeyken artık sonlara doğru tempo iyice artıyor ve finalle devleşiyor.  
İki kendini kanıtlamış aktörün şov yaptığı filmde hakkı yenmemesi gereken bir diğer isim akıl hastası bir şüpheliyi canlandıran Paul Duno kesinlikleEk olarak yönetmen Denis Villeneuve aynı zamanda ArrivalBlade Runner 2049 gibi yakın zamanlı başka başyapıtlarda da karşımıza çıkan usta bir isim. 
Kadrosunda yıldız oyuncular barındırmasına ve yüksek eleştirmen puanlarına rağmen hak ettiği tanınırlığa ulaşamadığını düşündüğüm Prisoners, kesinlikle üzerine çok konuşulacak potansiyelde bir film. Daha iyi bir planınız yoksa vakit kaybetmeden izlemenizi tavsiye ederim. 


7.Ladybird
Lady Bird sıradan bir gençlik/kendini bulma hikayesi gibi başlayıp, bu tarz hikayelerde görmeye alışkın olduğumuz sosyal mesajları her zamankinden daha derin ve eğlenceli şekilde aktarmasıyla çok iyi bir film izletiyor. Yayınlandığı sene aslında oldukça ses getirmiş gayet underrated olmayan bir film olsa da özellikle kendi yaş grubumdan insanlara izlemelerini tavsiye ettiğim için listemde yer vermek istedim.  
Aslında çoğumuzun ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde yaşadığımız ve kimi zaman gerçek karakterimizin ne olduğunu sorgulamaya iten veya onu yitirdiğimizi düşündürten olayları filmimizde Christine –kendi deyimiyle Lady Bird- de yaşar. Aile, arkadaşlık, aşk ilişkileri; küçük bir yerde büyümenin getirdiği özgürlüğe uçma, daha fazlasını yaşama hevesi her yönüyle çok güzel ele alınmış.
Filmin bunları bu kadar iyi aktarabilmesindeki en önemli etkenlerden biri de şüphesiz en yetenekli genç aktrislerden biri olan Saoirse Ronan..Beni de Lady Bird’ü izlemeye iten kendisinin bu sene izlediğimiz nefis Little Women uyarlamasındaki performansıydı. Bu arada her iki filmin de senarist-yönetmen koltuğunda son yıllarda öne çıkan -iyi ki de- kadın yönetmenlerden Greta Gerwig oturuyor. 
Özellikle düşünecek çok vaktimizin olduğu bu günlerde Lady Bird üzerinden kendi hayatınıza dönüp bakmayı önerebilirim .. 


8.Little Miss Sunshine
Bazı filmleri izledikten sonra yavaşça ekranı kapatıp buruk bir gülümsemeyle karşıya bakarsınız, işte o filmlerden biri Little Miss Sunshine.. Gerek öyküsü, gerek atmosferi, müzikleri, ama en çok da her bir karakteriyle içimi en çok ısıtan filmlerden biri diyebilirim. Hem ağladığım hem kahkaha attığım bir süre geçirmiştim izlerken, nasıl olduğunu anlamadan kendine bağlayan, seyretmesi her geçen saniye daha zevkli hale gelen bir dram-komedi. 
Hoover ailesinde kendi ailenize ait bir şeyler bulabilirsiniz veya bulmayabilirsiniz ama orijinal bir dinamikleri olduğu kesin. Ailenin küçük kızı Olive (Abigail Breslin) filme de ismini veren küçük kızlar için düzenlenen güzellik/yetenek yarışmasına katılmak ister ve tüm aile ikonik sarı minibüsleriyle yarışmaya yetişmek üzere yola koyulur. 
Özellikle diyalog ve karakter derinliği bakımından tatmin edici filmde, genelde komedilerde görmeye alışkın olduğumuz Steve Carell başarısız intihar girişimde bulunmuş depresif dayı rolüyle gözümde en iyi performanslarından birini sergilemiş ve karakterinin hikayesi sert bir tokat etkisi yaratacak kadar etkilemişti.
Daha önce duyup da henüz izleme fırsatı bulmadıysanız ilk boşluğunuzda izlemenizi tavsiye edeceğim bir film “Küçük Gün Işığım”. 


9.Good Time

Good Time bitmek bilmeyen bir koşuşturmaca ve kimi zaman izleyici için yorucu olabilen sürükleyici hikayesiyle yoğun bir film.  
Filmde Connie karakteri (Robert Pattinson) zihinsel engelli kardeşi Nick (yönetmenlerden biri olan Benny Safdie) ile birlikte bir soyguna girişir ancak işler planladığı gibi gitmez ve Nick yakalanır. Bu sefer de erkek kardeşini hapisten çıkarmak için tüm gece sürecek bir koşturmacaya girer.  
Good Time, filmi taşıyan karaktere hayat veren Robert Pattinson’ın aslında üzerindeki kalıplaşmış rollerden ne kadar fazlası olduğunu görmek için de güzel bir örnek. 
Geçtiğimiz yılın sonlarında Netflix’de yayınlanan Uncut Gems filminden denk gelmiş olabileceğiniz yönetmen Safdie Kardeşler oldukça özgün bir sinematik anlatıma sahip, filmlerinde değişik hikayelerde benzer izleyişleri sergilemekten çekinmiyor ancak bu bir formül gibi değil de yönetmenlerin artık kendilerini öne çıkaran imza dokunuşlarıyla oturmuş bir tarzı olduğunu hissettiriyor. 
Bol dövüş sahneleri ve görsel efekt içeren aksiyon filmlerinden sıkıldıysanız ve güzel bir suç filmi izlemek istiyorsanız Good Time’ı izlemenizi tavsiye ederim. 


10.Upgrade

Son ama en az diğer öneriler kadar favorim diyerekten.. Upgrade. 
Insidious (Ruhlar Bölgesi) ve Saw (Testere) gibi popüler korku-gerilim serilerinin yazarlığını üstlenmiş, en son hala sinemaya gidebildiğimiz zamanlarda izleme fırsatı bulduğum ve oldukça beğendiğim Invisible Man (2020) filminin de yazar-yönetmenliğini yapmış Leigh Whannel imzalı bilim kurgu Upgrade son yıllarda çekilmiş türünün en başarılı örneklerinden kanımca.  
Film o hep ön gördüğümüz ve uzak olmayan; yapay zeka, biyoteknoloji,3D teknolojisi ve daha nice efektif teknoloji etrafında şekillenmiş bir gelecekte Grey (Logan Marshall-Green) adlı karakterin karısının öldürülüp, kendisin de felç bırakılmasıyla başlıyor ve tahminimce Elon Musk dan ilham alınarak yazılmış Eron Keen adlı genç dahinin dahil olmasıyla olaylar gelişiyor. Film ters köşe unsurlarını iyi kullanması/ twist ending içermesiyle kalpleri kazanıyor ve akılda kalıcı olmayı başarıyor. 
Filmde kullanılan bilim-kurgu ögeleri temeli sağlam ve iyi yerleştirilmişti. 90 dakika gibi insanı yormayan tam tersi akıp giden süresi gereksiz neredeyse hiçbir sahne olmamasını sağlamış ve konu dolu dolu işlenmiş. 
Aksiyon- gerilim dozunda ve özellikle bu sahnelerde koreografiler ağzımızı açık bırakmasa da atmosfer çok iyi yansıtılmıştı. Git gide yaklaşmakta olan Yapay Zeka ve getirilerini temel alan hikayede doğal olarak makineleşmenin, teknolojinin hayatımızdaki hakimiyetinin hat safhada olduğu distopik bir gelecek çizilmişti ve bunun insan gücüyle çatışması gibi iyi yansıtılan noktalar vardı. 
Uzun lafın kısası türün meraklısıysanız da değilseniz de izlemenizi ısrarla tavsiye edeceğim bir film. 

Böyleyece ilk yazımızı sizlerle paylaşmış olduk :) Geri dönüşlerinizi yorum olarak veya instagram (@moviecodin) üzerinden istediğiniz zaman lütfen yazın 💜Eksik gördüklerinizi veya ilerideki yazılarımız için önerilerinizi, örneğin incelemesini yapmamızı istediğimiz bir film veya akım gibi, bilmek bizi çok mutlu eder. Sağlıcakla kalın 🎈





Yorumlar

Popüler Yayınlar