Eğer Bir Hayaliniz Varsa İzleyin: Revolutionary Road
Revolutionary Road, 1961 yılında yazılan aynı adlı romandan beyaz perdeye uyarlanan, usta yönetmen Sam Mendes'in (Fuzuli bir bilgi olarak baş rol Kate Winslet de eşi oluyor kendisinin) yönetmenliğini yaptığı film. İtiraf etmeliyim ki filmi izlemeden önce Leonardo ve Kate ikonik ikilisinin bana sürekli Titanik havası yaşatacağını düşünmüştüm ve bu kadar güçlü ve çarpıcı bir hikaye anlatımıyla karşılaşacağımı zannetmiyordum.
Film iki entelektüel ve hayalperest genç, April ve Frank'in tanışıp birbirine aşık olduğu partiyle başlıyor ve hemen ardından yıllar sonrasına, "Wheeler Ailesi"nin hayatına gidiyoruz. Monotonlaşmış ve hayallerine hayli uzak, buna rağmen çevrelerine mükemmel görünen evlilikleri ve klişe banliyö yaşantılarıyla iki çocuk-yetişkin olarak çıkıyor karşımıza bu kez April ve Frank.
Öncelikle tüm bu negatifliğin ne kadar doğru ve samimi bir şekilde aktarıldığına şapka çıkartmak istiyorum. İnsanın kendi hayatından memnun olmadığında ne kadar ileri gidebileceği ve sözlerin, kutsal bağların aslında bir noktadan sonra nasıl da önemsiz hale gelebileceği aslında bir nevi ders gibi gösterilmiş.
Gerçek aşkın her türlü problemin üstesinden geldiği gibi tozpembemsi bir algı var ama en azından April ve Frank'in evreninde onların problemlerini çözebilecek tek bir şey var o da kendileri için bir iyilik yapıp bir zamanlar hayal ettikleri, ulaşmak istedikleri bir şeylerin, ufacık bir şey bile olsa, peşine düşmek.
Filmin başlarında ikisine de kızmıyordum aslında. Siz farkında olmadan hayatın sizi olmaktan hiç mutlu olmayacağınız ve dayanamayacağınız bir yerlere sürüklemesi işten bile değildir. Ne yazık ki her zaman kendinizi düştüğünüz bataklıktan çekip çıkaracak gücü ve cesareti bulamazsınız, ya da eninde sonunda bulur musunuz?
Eğer April gibi güçlü ve özgür bir karakterseniz mutsuz bir şekilde çürümektense tüm zorlu koşulları ve fedakarlıkları göze alıp en azından denersiniz. Geçim sıkıntısı ve çocuklar gibi sıkıcı yetişkin problemleri evet çok göz korkutucu ve bir hayalin peşine düşmek, bir şeyler yapmak istemek, yeniden yaşadığını hissetmek istemek gibi kavramlar sizin çocukça fantezileriniz olmaktan öteye geçemez insanların gözünde. Peki eğer iki insan birbirini gerçekten seviyorsa diğerinin mutluluğu için her zorluğu göze almaz mı? Nitekim rahat alanlarının onların sonunu getireceğini ilk fark eden April oluyor filmde ve bu konuyu eşine açıyor. Frank aslında bir zamanlar April'den daha cesur ve maceracı olan ve belki de onu kendine bu yönleriyle aşık etmiş bir karakter ama günümüzdeki mutsuz ve sıkıcı yaşamlarını her şeye sil baştan başlamaktansa çok daha güvenli ve rahatlatıcı buluyor içten içe. Bu yüzden bunalımlarını kendini itici bir adam haline getirinceye dek içine atıyor.
Bir diğer önemli karakter de çiftin komşunun akıl hastanesinden yeni salınmış oğlu. Her şeyi en net gören ve dobraca söyleyen o. Filmde iki noktada görülüyor ve her şeyi toparlayıp özetliyor. Canlandıran Micheal Shannon'ın en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar adaylığı almış olması da tescili.
Revolutionary Road tarzı filmleri çok sevmemin nedenlerinden biri de bazı şeyler hakkında düşüncelerimi ve bakış açımı şekillendirmeme yardımcı olması ve aynı şekilde size de etkiyeceğine eminim. Yani ısrarla tavsiye ediyorum ve eğer izlediyseniz veya benim yazım üzerine izlerseniz lütfen bana yazın, üzerine konuşalım. 💜
Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim, sağlıcakla kalın 🎈https://www.instagram.com/moviecodin/?hl=tr
Yorumlar
Yorum Gönder