D A Я K




Birkaç güne yaydığım Dark maratonu bitti ve her ne kadar tertemiz tam zamanında bitirmiş olsalar da tadı damağımda kaldı...
Dark ilk sezonunu çıktığı hafta izleyip hayran kaldığım ancak sonra takip edemediğim ve unutup devam etmeye üşendiğim bir dizi olmuştu. Geçtiğimiz ayın sonunda final sezonu yayınlandı ve baştan oturup izledim, bu sabah 4 gibi bitti ve şu şekilde uyudum:



Öncelikle senaristlerin önünde saygıyla eğiliyorum ve bizim de Netflix Almanya kadar kaliteli içerikler çıkarabilmemizi tüm içtenliğimle diliyorum, yeni bitirmiş olmanın verdiği ekstra bi yükselme de var ama şakasız izlediğim en iyi şeylerden biriydi Dark. Dizisi bitmiş olsa da felsefesini aldığı kaynakların peşine düşüp fikir ve ilham olarak alabildiğimi almak istediğim bir yapım olarak aklıma kazındı.




Dark'ın beni yakaladığı ilk nokta başka yapımlarda da gördüğümüz zamanın doğrusal değil döngüsel olduğu fikrini aşılamasıydı. Bu fikir hep heyecan verici olmuştur ve doğru işlendiğinde cidden ortaya hep efsane yapımlar çıkıyor.





 Birinci sezonda Mikkel'in kaybolmasıyla gelişen olaylar hala en heyecan verici yerler benim için. Tabiki sezonlar ilerledikçe ve sona gelindikçe bunların aslında büyük resmin çok küçük bir parçası olduğunu ve bu sonsuz döngünün aslında önlenebilir bir kaynağı olduğunu gördük. Dark zaman düğümü, zamanda yolculuk ve bunun yanına paralel evrenler/simetrik dünyalar ekleyerek kendini zirveye taşıdı ve zirvede ucu açık noktalar bıraksa da kendi yarattığı mantığa ters düşebilecek bir hata bırakmadan bitti. Karmaşık bir dizi olsa da asla düzensiz bir dizi olmadı tersine sıkı bir disipline bağlıydı her zaman. Diziyi baştan sona izlemek ve detayları anlamaya çalışmak zor ve uzun bir sudokunu çözmek gibiydi. 



Dizide her şeyin önceden planlanmış ve değiştirilemez olduğu, tesadüf diye bir şeyin olmadığı düşüncesi sonlara kadar öyle çok vurgulandı ki, aslında bir noktaya kadar sürekli bunun kırılmasını beklesem de sonradan kaderi kabullenip finalde de döngünün kırılmayacağını ve boşluklar tamamlanarak, döngü muntazam bir şekilde devam ederken dizinin biteceğini düşünmeye başladım. 
Bu fikir aslında tam olarak Hannah'ın finaldeki konuşmasında bahsettiği o rahatlama hissi gibi içime işlemişti ta ki...



Winden'daki en zeki ve çözümcü insan Claudia Tiedemann'a bir şapka çıkartmak gerek. Oyunu en iyi şekilde anladı ve oynadı, sonucunda da zamanı düzene soktu. Claudia'nın heterokromiye sahip olmasının (gözlerindeki renk farklılığı) iki dünyayı da mükemmel bir şekilde görebilmesiyle bağlantılı bir detay olduğunu söyleyen bir yorumla karşılaştım ve aşırı hoşuma gitti. Dizinin böyle mükemmel detaylarla kültleşeceğini ve tekrar tekrar kendini izleteceğini düşünüyorum.





Dark'ın finalinde gördük ki tüm bu sonsuz ızdıraba yol açan, dünyaları bölen olay saatçi Tannhaus'un çok sevdiği oğlunu hayata geri döndürmek istemesiydi ve yine bunu bitiren, düğümü çözen ve dünyaları birleştiren de Claudia'nın kızı Regina'yı yaşatmak istemesiydi, çünkü Tannhaus'un asıl üstünde yaşanması gereken dünyayı ikiye ayırarak oluşturduğu iki gerçeklik, Adam ve Eva/ Jonas ve Martha'nın dünyalarında kimse düzgün bir hayat yaşayamıyor eninde sonunda kıyamet kopuyordu ve bu bir döngü şeklinde devam ediyordu. Nitekim dizimizin finalinde asıl yaşanılması gereken dünyada oturulan masada düğümün bir parçası olmayan, tabiri caizse "Matrixte bir hata" olmayan Regina ve diğerleri oturuyordu. Nielsen soyu tamamen bir paradoksa dayandığı için başından var olmuyordu ana dünyada.  
Bu soy ağacı mevzusu oldukça karışık ve muhtemelen birçok kez okumuşsunuzdur ama elimden geldiğince basitleştirmem gerekirse, Nielsen soyu zaten bizim Jonas + Eva'nın dünyasındaki Martha'nın (yani Eva'nın :D) birlikteliğinden doğan adını hatırlamadığım ya da adı verilmeyen dudağı kesik arkadaşa dayanıyordu, sonradan Agnes'le evlenecek ve Ulrich'in babası Tronte dünyaya gelecekti-ki Agnes de zaten Hannah'ın geçmişe gidip Egon'dan doğurduğu Silja'nın kızıydı. Aynı şekilde Noah/Hanno da Sillja'nın oğlu ve Charlotte'nin babasıydı dolayısıyla onlar da hiç var olmadı...  Yani sonuç olarak finalde ne Ulrich vardı, ne Charlotte, ne de onların çocukları.
"Bence Jonas güzel bir isim." olayı yeni/olması gereken kaderin tatlı bir cilvesiydi ama aynı Jonas asla olmayacak.







Kalbimi acıtan bazı şeyler...





Özellikle Jonas'la birlikte üç sezon boyunca bir oraya bir buraya koşturduk ama mutlu olduğu bir gerçeklik göremedik... Zaten sonunda Jonas da Martha da hiç var olmadı ama bu gerçek olmadıkları anlamına gelmezdi dimi? Lütfen evet diyin...  
Saint Christopher kolyesinin hikayesi de ayrı güzeldi.-tabii zavallım Katharina açısından değil-  Geçmişe giden Hannah, Egon'un ona hediye ettiği kolyeyi Katharina'nın annesi Helena Albers'e verir ve 33 yıl sonra gelecekten gelen Katharinayı psikopat annesi öldürdüğünde kolye ormanda düşer. Katharina'nın geldiği gelecekte ise Jonas kolyeyi bulur ve Martha'ya hediye eder. Zaten Katharina'nın adı da Hannah'ın geçmişte Helena'ya kendini -bence hep yerinde olmak istediği- Katharina olarak tanıtmış olması, yani asıl dünyada kimsenin isminin Katharina olacağını düşünmüyorum.
                           
                              "Ein Fehler in der Matrix." 



Şüphesiz en çok ızdırap çeken karakterlerden bir diğeri de Ulrich, en azından Adam'ın dünyasındaki. Oğlunu aramak için gittiği geçmişte yaşlanan, hapsolan ve kimsenin kurtaramadığı Ulrich... İkinci sezonda Mikkel'le kısa da olsa kavuştuğu şu sahne beni finalden daha çok yıktı diyebilirim. Düğümün başlangıcı ve bitişi ikisinde de motivasyon ebeveynlerin çocuklarına duyduğu derin sevgiydi ama bu düğümlerin içinde de çok acılar yaşandı. 
              
              "Zaman ve mekanı aşabilen tek şey sevgidir."








Her sezon farklı bir paradoks



1.Sezon, Zhuang Paradoksu
Ines'in, gelecekten gelen Mikkel için duruma harika uyan alıntısı:

“Usta Zhuang’ın paradoksunu duymuş muydun? Rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm. Artık uyandım ve rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan mıyım, yoksa rüyasında insan olduğunu gören bir kelebek miyim, bilmiyorum.”







2.Sezon, Yazgı Paradoksu

Saatçi Tannhaus Zamanda Yolculuk kitabını nasıl yazdı? 






3.Sezon, Schrödinger'in Kedisi Paradoksu

Doğada aynı anda birden fazla gerçeklik olabilir mi sorusunu kurcalayan deney Dark'ın mantığına ve atmosferine harika uymuştu ve anlatımı da çok güzeldi. Dark evrenine göre cevap ise ; evet, olabilir.




Şaka maka bir efsane gelip geçti üzerine konuşalım dedim... Dark'ı yeniden baştan sona izlemek için zaman geçmesini bekliyorum hevesle. Aklınıza takılan noktalar varsa yazın kafa açalım, bunu yapmak için harika bir dizi. 

    "Bildiklerimiz bir damla, bilmediklerimiz okyanus"
























Yorumlar

Popüler Yayınlar